KAZAN HİKAYELERİ...

1. limon….

Beni limon mahvetti. O son limonu yemeyecektim. Bu gecebaşıma ne geldiyse limondan. Bir şişe olmega silver bitti. Biraları saymıyorum.Ot içmekten trake solunumuna başladık. Ama limon…
Oturduğum yerden ışık hızında kalkıp tuvalet yolunuyarılamışken elimi ağzıma götürdüm. Limon midemi bozmuş. Beni sersemletmiş vesarhoş etmişti.  Son hız başımı döndürüyordu. Beyin hücrelerim kafamdan aşağı atlarken başım daha fazladönüyordu. 
Tuvaletten döndüğümde beni güleryüzle karşıladılar. Tekilayauzandım. Gülerek dediler ki,
“Tamam abi. Sen kazana düştün. “
“Ama” dedim. “Alkol bana bişey yapmaz. 1949 eylülündebirader mırç ve ben… “
Sırtıma gülerek dokunup “Biliyoruz” dediler. “Ama kazana düştün. Ve sebebi tamamen limon.”
O gece başka limon yemedim.

2. şişe ve Atatürk…

Limon mevzuu son hız devam ediyordu. Janıtına başka limon vermedik.  Tequila bardağını uzatıp arkadaşıma bana ondan küllük yapmasını istedim. Bir sigara yakıp bardağın içine attı ve dedi ki;
“al işte küllüğün.”
Tabi ki de kabul etmedim. Biçimsel olarak o bir tequila bardağıydı. Teorik olarak küllük olması onun tequila bardağı olduğu gerçeğini değiştiremezdi.  Ortam çok gerginken birisi dedi ki,
“İşte Atatürk o cam parçasından küllük yapıp cumhuriyeti kurdu bir enkazın küllerinden.” 
Bir an hepimiz cümlenin devrikliğine takıldık. Sonra unuttuk.  Tartışma ilerledikçe sinirlendim. Bir yandan janıtının limona sayıp sövmesi. Bir yandan tequila bardağının küllük olmadığı gerçeği… öfkem çığ olup taştı. Sinirle ayağakalktım. Ayağım yeni açtığım bira şişesine çarptı. Bütün bira halıya boşaldı.Birden herşey mide bulandırıcı geldi. Koşarak tuvalete gittim…
Tuvaletten döndüğümde beni güleryüzle karşıladılar. Tekilaya uzandım. Gülerek dediler ki,
“Tamam abi. Sen kazana düştün. “
“hayır” dedim  “kazara düştüm.”
“Biliyoruz..” dediler. esprimi anlamamışlardı.
“Ama” dedim. “Alkol bana bir şey yapmaz. 1919 eylülünde Atatürk, İsmet Paşa ve ben… “
Sırtıma gülerek dokunup “Biliyoruz” dediler. “Ama kazana düştün.”
O gece başka şişe devirmedim

3. sadece istediğimmüziği dinlemek istemiştim.   

O an aklımdan geçen tek şey ortama uyacağını düşündüğüm güzel bir şarkıyı dinlemek ve arkadaşlarıma dinletmekti. Önce kolonları mp 3 çalarıma takmalıydım. Hoparlörden pc ye giren kablonun adı aklıma gelmedi.Kabloyu istemek için şekilden şekle girerken (bir şeyin adını unuttuğunuzda böyle olur. Hatırlamak için çaba sarf edemez, yeni bir isim bulmak için uğraşmazsınız.) ve aramak eylemini sürdürürken “aramak” sözcüğünden “arakablo” nesnesini türettim.

15 dakikalık çabam sonucu mp3 çalarım hoparlöre bağlıydı.

Bütün ruhani içtenliğim, spirütel bir eşeğin şakasına kurbangitti. Dead can Dance ortamı güzelleştirecekti . Fikir buydu. Fakat aniden çalmaya başlayan “Ümit Besen – okul yolu.Mp3” bütün ruhaniliğimi, şamanlığımı aldı götürdü benden.
İşte hep böyle olur. Güzel bir şey düşünürsünüz. Güzel birşey yapmak istersiniz ama bir ara kablo ve bir fantezi şarkı bütün her şeyi mahvedebilir. Durumu toparlamak isterken ayağım laptopun kablosuna takıldı. (bir an hangi kablosu olduğunu düşündüm.) laptop düştü. Küllüğün içindeki tek kağıtlı sigara halıyı yaktı. Sinirlenip mp3 çalarımı koltuğa fırlattım.

Birden her şey sinir bozucu geldi. Hışımla tequilaya uzandım. Beni güler yüzle karşıladılar. Gülerek dediler ki,
“Yeter abi. Sen kazana düştün. “
İtiraz ettim.  “hayırdedim. Yanılıyorsunuz. 1999 eylülünde arakablo, ümit besen ve ben!!!”
“evet” dediler biliyoruz.
O gece başka şarkı dinlemedim.

4. çekim hatası…

Teknolojiyi seviyorum. Şu her daim elinde telefon olantiplerdenim. “Bu gece bütün geceyi çekeceğim ve yarın hiçbirimize komik gelmeyecek” çekimlerinden birini çekiyordum. Üç saat içinde günün kahramanı tequila 3 kişiyi kazana düşürmüştü. İyi eğleniyorduk. Sıkı bi geceydi. Bir an Moğollar ve teletabi gerçeği isimli hararetli bir tartışma yaşanıyordu. Tek amacım arkadaşımın suratını yakın plan çekmekti. Her şey ondan sonra oldu.
Tam telefon arkadaşımın yüzüne yaklaştırmıştım ki, o da aynıhareketi bana yaptı. Gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kaldım. İki yetişkin adam oturmuş birbirimizin çokda yakışıklı olmayan suratlarımızı filme çekiyorduk. Birde yakın çekim olduğunu varsayarsak durum gittikçe iğrençleşiyordu.  Bir anlamsız “bir ben seni çekiyorum.  Sen fotoğraf çektiğimi sanıyorsun” tartışması yaşandı. Bilirsiniz bu tartışmalar bazen gereksiz uzun olur.

Bir elimle telefonu sabitleyip diğer elimle biraya uzandım. Büyük,gergin bir yudum aldım. Bira daha ağzımdayken diğer arkadaşım omzuma dokundu. Dediki; “sizde çekim mi yaptığınızı sanıyorsunuz?” Telefonumu yerde uzanan arkadaşın ayaklarına yakın çekim yaptım. Biz birbirimizi çekerken o da çoraplarını çekiyordu.

Birden her şey çok komik geldi. Ağzımdaki birayı duvara püskürüp koşarak tuvalete gittim.
Tuvaletten döndüğümde beni güler yüzle karşıladılar.Tekilaya uzandım. Gülerek dediler ki,
“Tamam abi. Sen kazana düştün. “
“Tamam” dedim “Haklısınız.”
“evet” dediler biliyoruz.
O gece telefonuma dokunmadım.

Yorumlar